14 Ağustos 2009

basketbol veya okul



Enes olayı gündemi öyle meşgul ediyor ki, esas tartışılması gereken konu ne yazık ki yine gündemden kaçıyor. Birçok prospect sınıfına koyulmuş çocuk ilerleyen yaşlarında bu sorun ile karşı karşıya kalmıştır. Ve bir kısmı okuma uğruna basketbola veda ederken, bir kısmı da basketbol uğruna okumaya veda etmiştir. Şanslı bir azınlık ikisini bir arada götürebilmiş ve bir şekilde kendilerini çok yönlü olarak geliştirme şansına sahip olmuştur.

Aslında en güzeli de ikisini bir arada götürebilmek olsa gerek. Bunu ülkemizde nadir de olsa deneyen oyuncuları görebiliyoruz. Gerçi bu oyuncuların geneli de "ne işi var orada, euroleagu seviyesinde oynayarak daha fazla tecrübe kazanırdı!" gibi laflara maruz kalır. Şu an aktif oyuncular içinde bu işi en üst seviyede götüren iki oyuncumuz Engin Atsür ve Sinan Güler olarak gözümüze çarpıyor. Engin üst düzey bir okulda oynayarak bu yola baş koysa da, Sinan onun kadar iyi bir okulda olmamasına rağmen bence şu ana kadar daha iyi bir grafik çizmiştir. Araştırırsak başka yerli veya yabancı birçok alternatif bulmamız da mümkündür.

Enes Kanter son günlerde gündeme bomba gibi düştü. Avrupa Şampiyonasındaki performansı sonrası bir fenomen haline gelmişken, üstüne kolej okuması meselesi gündemi işgal etmeye başladı. Konu ile alakalı yazılarıa ağırlıklı olarak Mete Abi yazdığı kadarı ile takip etmeye çalıştım. Aslında gayet normal karşılanması gereken bir tercihken medyamız herşeyi abarttığı gibi bu konuyu da abartmayı başardı. Dünya Enes'i merak ederken ülkemizde pat diye hedef tahtasına konuldu. Neler yazılmadı ki; Hürriyet gazetesi Fenerbahçe resmi sitesi gibi zehir zemberek bir haber yaptı, bazı sitelerde Avrupa'ya pazarlanmak için gittiği iddası dillendirildi, menejeri olarak alakası olmamasına rağmen Tolga Tuğsavul'un adı geçti. Üzerine de bu haberlere yapılan yorumlar ve taraftar forumlarındaki muhabbetler tuz biber oldu.

Ben hepsini bir kenara bırakıyorum, Enes'in annesi veya babası olsam diye düşünmeye çalışmak istiyorum. Herhalde bende şu durumdan farklı bir hareketi yapmayı zerre kadar düşünmezdim. Oğlumun bir sakatlık sonrası hayatla mal gibi başbaşa kalması yerine, Engin gibi, Sinan gibi, Mehmet Şahan gibi, Gökbörü ve daha nicesi gibi iyi bir okulda okuyup kendini çift yönlü geliştirmesi isterdim. Sanırım Enes'in babası da aklı başında bir karar verdiğini düşünerek -mutlaka etki altında kalmıştır ama- bence doğru kararı vermiştir.

Esasında bu işin birçok ayağı var. Gönül isterdi ki ABD'deki yapının bir benzeri Avrupa veya ülkemiz için kullanılabilir olsaydı da bunları yaşamasaydık. Fakat ne yazık ki bu tip bir durum gerek eğitim sistemi ve gerekse sınav sistemi ile gerçekleşebilirliği adeta imkansıza yakın. Biz 10-15 yaşında ailesinden koparılarak basketbolcu olmak için Bosna'dan, Rusya'dan, Yugoslavya'dan, Türki Cumhuriyetlerden getirilmiş oyun çağındaki basketbolcuların-yada modern devşirme mi diyelim- psikolojisini bugüne kadar hiç düşünmemiş bir camiayız. Fakat en azından kendi çocuğumuz için isteyeceğimiz ve daha insancıl olduğu su getirmez gerçek olan şu tercihe saygı gösterebilseydik!

son dakika... son dakika... son dakika...



Az önce altyapibasket.com’un değerli editörlerinden sevgili kardeşim Oğuz Yenihayat’tan bir mesaj aldım. Oğuz, Enes’in Amerika’da kaydolacağı lise olan The Henderson International’ın basketbolda sponsor olduğu bir takımdan bahsetti: “Findlay College Prep”.


Bu takımda bulunan öğrenciler eğitimlerini The Henderson International’da sürdürürken, lisedeki basketbol kariyerlerini ise Findlay College Prep adı altında kurulan takımda sürdürüyolar.


Ve bu takım 2008-09 sezonunda USA TODAY gazetesinin Amerika’daki tüm liseler arasından seçtiği “Super 25” listesinde 33 galibiyet “0” mağlubiyetlik derecesiyle 1. sırada yer alırken, sezonu ise Ulusal Liseler Turnuvası’nda finalde Carmelo Anthony, Kevin Durant, Michael Beasley, Rajon Rondo ve daha bir çok ismi yetiştiren bir basketbolcu fabrikası olan Oak Hill Akademisi’ni 74-66 yenip Amerika şampiyonluğunu kazanarak noktalamış. Üstelik bu karşılaşmayı ESPN televizyonu naklen yayınlamış.


Yani anladığım kadarıyla Enes, eğitimini The Henderson International’da sürdürürken, basketbol oynayama da Findlay College Prep takımında devam edecek.



The Henderson International School



Sıkça sorulan ve merak edilen "Enes Kanter Amerika'da hangi okula gidecek?" sorusunun yanıtı bu. Bugün Habertürk'te dün Enes'in babası Profesör Doktor Mehmet Kanter ile yaptığım röportajda okulun adı da geçiyordu ancak yer darlığından yazı kırpılırken okıulun ismi de arada kaynamış. Enes'in gideceğiokulun adı "The Henderson International School".

Okulla ilgili bilgilere http://www.hendersonschool.com/ adresinden ulaşabilirsiniz. Babası "okulun geçen sene basketbolda Amerika şampiyonluğu var" dedi ama yaptığım kısa araştırmada bu tür bir bilgiye ulaşamadım. Zaten okulun yapısına ve sitedeki sporcu öğrenci resimlerine bakarsanız ( http://www.hendersonschool.com/programs/Athletics/team.stml) bir spor dalında şampiyonluk kazanma şansı zor gözüküyor.

Öğrencilerin tipleri klasik Amerikan gençlik filmlerindeki gözlüklü, kısa boylu, derslerinde çok başarılı, hijyenik, kısaca "nerd" öğrenci prototipine uyuyor. Genelde filmlerde bu tür takımların lakabı "Su samurları" "Tapirler" gibi sempatik hayvanlar arasından seçilir ve "Kartallar" "Boğalar" gibi liselerin uzun boylu, atletik yapılı, derslerinde başarılı olmayan öğrencilerin oluşturduğu ve başında da alkolik, sadist ruhlu coachların olduğu takımlar tarafında Amerikan filmleri tabiriyle "kıçları tekmelenir".

Ancak bu filmlerde bu "Su samurlarına" sıradışı, sportif yetenekleri çok gelişmiş "kurtarıcı" bir öğrenci gelir ve onun sayesinde senelerdir tüm şehirde alay edilen, Pazar günü kilise ayinleri sonrasında hikayeleri anlatılan bu takım "Boğaları" yenerek hem herkesi neşelendiren hem de göz pınarlarından iki damla yaş akıttıran bir zafere imza atar. İşte Enes de, The Henderson International School'un kurtarıcısı olacak gibi duruyor... Neyseki burada sadece 1 sene kalacak. Babası, Duke ve North Carolina gibi okullardan şimdiden burs teklifi aldıklarını söylüyor.

Yani kısmetse önümüzdeki sene Enes Kanter'i baby blue formalar içinde Chapel Hill kampüsünü tozu dumana katarken veya Coach K''den alacağı direktiflerle Cameron Indoor Stadium'da terör estirirken izleyebiliriz.

13 Ağustos 2009

yolun açık olsun Enes...


Ve Enes Kanter Amerika'da. Bu sabah 11:20'de ABD'ye uçtu. Umarım herşey istediği gibi olur...

11 Ağustos 2009

bir tabu daha yıkıldı



Önce haberimizi okuyalım…



Ekonomik krizin pençesindeki NBA, takımlarına ek gelir sağlayabilmek için tarihinde ilk kez formalara reklam alınmasına izin verdi.

Küresel ekonomik krizden en çok etkilenen profesyonel liglerin başında gelen NBA, yeni gelir kapıları elde etmek için senelerdir bir tabu olarak gösterilen takım formalarına reklam alma konusundaki katı tutumundan taviz vererek takımların formalarına reklam alabilmesine “yeşil ışık” yaktı.

NBA Başkan Yardımcısı Adam Silver, 2009-10 sezonundan itibaren takımlara öncelikle idman formalarına reklam almalarına izin vereceklerini açıklarken, ligin maç formalarına reklam alma konusunda ise henüz net bir karar almadığını ancak araştırmal

ara devam edeceklerini söyledi.

‘TARAFTARLAR ALIŞACAK’

“Dünyadaki hemen hemen her ligde takım formalarına reklam almak olağan ve normal sayılırken ve buradan takımlar hatırı sayılır gelirler elde ederken bizim bu gerçeğe tamamen sırtımızı dönmemiz doğru değil. NBA fanlarının da zaman içinde bu gerçeği kabulleneceğini düşünüyorum”. diye konuşan Silver maç formalarına reklam alınmasının ise bu sezon düşünülmediğini ifade etti.

NBA’in “bayan versiyonu” olan ve NBA tarafından desteklenen WNBA’de 2009 sezonu öncesinde takımların maç formalarına reklam arabilmesinin yolu açılmış ve Phoenix Mercury ile Los Angeles Sparks takımları yaptıkları anlaşmalarla formalarına göğüs reklamı almaya başlamıştı.

Kaynak: Ben/Habertürk

Aaarı vız vız vız, aaarı vız vız vız...


Yani iş buralara kadar geldi. Aslında yeni bir şey değil NBA’in formalara reklam alma isteği. 2005 yılında da buna benzer tartışmalar olmuştu ancak o zamanlar paragöz Mark Cuban ve birkaç kulüp CEO’su dışında buna “olur” diyen olmamıştı. David Stern ise “eninde sonunda olur ama uygun fiyata” mealinde bir şeyler söylemişti. Ama bu kez iş ciddi gözüküyor. Elbette forma reklam gelirlerinden NBA takımları iyi paralar kazanacaktır buna şüphe yok ama ya oyunun gerçek sahibi olan taraftarlar ne diyecek? Parayı bastırdı diye mesela bir Knicks taraftarı o formasının üstünde bir basur kremi üreticisinin reklamını göremeye tahammül edebilir mi?

Evet bayanlar ve baylar NBA ve forma reklamları konusunda ne düşünüyorsunuz? Yorumları bekliyoruz…


Bu reklama Lakerslıların itiraz edeceğini sanmam...

Not: Resimleri yarattığı için speşıl tenks tu Volkan Elçi
...