Aslında en güzeli de ikisini bir arada götürebilmek olsa gerek. Bunu ülkemizde nadir de olsa deneyen oyuncuları görebiliyoruz. Gerçi bu oyuncuların geneli de "ne işi var orada, euroleagu seviyesinde oynayarak daha fazla tecrübe kazanırdı!" gibi laflara maruz kalır. Şu an aktif oyuncular içinde bu işi en üst seviyede götüren iki oyuncumuz Engin Atsür ve Sinan Güler olarak gözümüze çarpıyor. Engin üst düzey bir okulda oynayarak bu yola baş koysa da, Sinan onun kadar iyi bir okulda olmamasına rağmen bence şu ana kadar daha iyi bir grafik çizmiştir. Araştırırsak başka yerli veya yabancı birçok alternatif bulmamız da mümkündür.
Enes Kanter son günlerde gündeme bomba gibi düştü. Avrupa Şampiyonasındaki performansı sonrası bir fenomen haline gelmişken, üstüne kolej okuması meselesi gündemi işgal etmeye başladı. Konu ile alakalı yazılarıa ağırlıklı olarak Mete Abi yazdığı kadarı ile takip etmeye çalıştım. Aslında gayet normal karşılanması gereken bir tercihken medyamız herşeyi abarttığı gibi bu konuyu da abartmayı başardı. Dünya Enes'i merak ederken ülkemizde pat diye hedef tahtasına konuldu. Neler yazılmadı ki; Hürriyet gazetesi Fenerbahçe resmi sitesi gibi zehir zemberek bir haber yaptı, bazı sitelerde Avrupa'ya pazarlanmak için gittiği iddası dillendirildi, menejeri olarak alakası olmamasına rağmen Tolga Tuğsavul'un adı geçti. Üzerine de bu haberlere yapılan yorumlar ve taraftar forumlarındaki muhabbetler tuz biber oldu.
Ben hepsini bir kenara bırakıyorum, Enes'in annesi veya babası olsam diye düşünmeye çalışmak istiyorum. Herhalde bende şu durumdan farklı bir hareketi yapmayı zerre kadar düşünmezdim. Oğlumun bir sakatlık sonrası hayatla mal gibi başbaşa kalması yerine, Engin gibi, Sinan gibi, Mehmet Şahan gibi, Gökbörü ve daha nicesi gibi iyi bir okulda okuyup kendini çift yönlü geliştirmesi isterdim. Sanırım Enes'in babası da aklı başında bir karar verdiğini düşünerek -mutlaka etki altında kalmıştır ama- bence doğru kararı vermiştir.