27 Haziran 2009

sanattopu



hoop

Photo by: splorp via flickr

shaq'ın yeni klibi



Shaquille O'Neal takas haberini aldıktan sonra epey mutlu. Öyle ki kendine yeni bir video yapıp twitter'da bunu paylaşmış. Akon'ın "over the edge" adlı şarkısına çektiği klip muazzam. Arada LeBron'a da mesaj gönderiyor:
I'm here for you, don't worry cause I got you.

Link



Bookmark and Share

25 Haziran 2009

şarkılarla geçtim aranızdan


Kazım Koyuncu aramızdan ayrılalı 4 yıl oluyor. Anlatacak çok şey var hakkında ama en zor anlatabilecek kişi belki de benim. Kazım'ı tanımak ve düşüncelerinin üzerinden bir kere daha geçmek isteyenlere önerim Ümit Kıvanç'ın "Şarkılarla Geçtim Aranızdan" isimli belgeselini izlemeleri olacak. Her ne kadar Ümit Kıvanç belgeseli desem de, aslında Kazım'ın daha çok kendini anlattığı bir belgesel demek daha yerinde olur. Eminim ki sizi de derinden etkileyecektir.


Ağırlıklı olarak bir bölgenin şarkılarını söylemesine rağmen doğusundan batısına bu ülkenin her yerinde sevilmesi yapmak istediği işi aslında layıkıyla yaptığını gösteriyordu. O hep farklıydı ve hep sevildi. Trabzon'da da, Hakkari'de de konser verebiliyordu. Halkı kucaklayamayanlara inat, halkı onu kucaklıyordu. Özelmle anıyoruz ve asla unutmayacağız. Nur içinde yat denizin çocuğu...

shaq yeni evinde



Kobe Bryant, Dwyane Wade ve şimdi de LeBron James...

Shaquille O'Neal halkayı tamamladı, halihazırda ligdeki en iyi üç oyuncuyla da yan yana oynamış olacak bu transferle. Peki bu yeni bir şampiyonluk getirir mi sorusuna cevap: neden olmasın? Shaq'ın oyun yapısı Cleveland'ın set hücumlarına uyuyor. Ayrıca etrafında Boobie, Mo ve West gibi şutörler olacağı için içeride daha rahat edecektir Kocaoğlan.

Bunun yanında Shaq, dakikalarını Zydrunas Ilgauskas ile paylaşacağı için yorgunluk diye bir şey de kalmayacaktır. Her iki oyuncunun da verimini arttırabilecek bir durum bu. Sonuçta Shaq son yıllardaki en iyi sezonunu bu sene geçirdi, fiziki olarak da 37 yaşına rağmen gayet iyi durumda.

Maddi olarak da çok dengeli bir takas. Ben Wallace'ın 14, Sasha Pavlovic'in de 5 milyon dolarlık kontratları bu sezon bitiyor... Tıpkı Shaquille O'Neal'ın 20 milyon dolarlık sözleşmesinde olduğu gibi.

Her şey bir kenara, Orlando serisinde Dwight Howard'ın verdiği türde bir zararı artık kimse veremez Cleveland'a. Shaq, yeni Süpermen'i çemberin yakınından uzaklaştırmayı başaracaktır.

Shaq kariyerini 2010'da tamamlayacağını daha önce söylemişti. İşte eğlence şimdi başlıyor. Bakalım NBA tarihinin bu efsane figürü son sezonunda yeni bir yüzük takabilecek mi?

kim haklı?

Geçen gün Vatan gazetesinde çıkan röportajda Turgay Demirel 5. maçtaki centilmenlik dışı faul ile alakalı kuralın işletilmemesi konusunda hakemlerin uyarıldığını söylemişti. Hakemler cephesinden gelecek cevap gecikmedi. Basketdergisi.com'da çıkan haberde Memduh Öget böyle bir talimatın olmadığını belirtti. Ve FIBA kurallarının isteğe bağlı işletilememesi gibi bir durumun olamayacağını belirtti. Haberin devamı burda

Her ne kadar federasyon işin üstünü örtmek adına genelde sessiz kalmaya çalışssa da camia işin peşini bırakmayacak gibi görünüyor. Bakalım önümüzdeki süreç neler gösterecek?

efes pilsen ersan'ın peşinde!


Az önce NTVSPOR'da duydum bu haberi. Efes Pilsen için gerçekten iyi bir transfer olur. Ama işin ilginç yanı Efes Pilsen zamanında Ersan'ın küçültme olduğunu iddia ederek az mücadele vermemişti. Gazetelere haberler servis edilmişti. Sevdiğimiz bazı abiler bile bu olaylara aracı olmuştu. Pasaportlar, yurtiçine giriş belgeleri ne ararsan vardı. Hatta Türkiye ile Özbekistan federasyonların FIBA'lık olmasına sebep vermişti bu mücadele... Nerden nereye geldik değil mi?

24 Haziran 2009

ezginin günlüğü - eksik bir şey


Ezginin Günlüğü bence bu toprakların yüzakı gruplardan sadece biri. Bu şarkıyı Gilberto hatırlattı madem ona gelsin...

niye ki?


Birisinin bunu yapmak için çalıştığına inanamıyorum.
Link

her şey "rubio" için...


“Nerede hareket, orada bereket” demişler. Minnesota Timberwolves yeni menajer olarak David Kahn’ı getirdiğinden beri oldukça hareketli, gerçekten de bereketli bir hareketlilik. Yıllardır Minnesota’da yapmadığını bırakmamış olan Kevin McHale'in takımla ilişkisi koparıldı. Bu Kuçular için “ikinci bahar” anlamını taşıyordu. Ve şimdi draft zamanı. Kahn göreve geldikten sonra işine iyi sarıldı. McHale’den aldığı enkazı temizlemeye kararlı. Yıllarca yapılan yanlış seçimler ve sonrasında hep geriye doğru giden bir Minnesota. Bu makus talih değişecek gibi. Bu hareketlilik bunun habercisi gibi.

Dün yapılan takasla Mike Miller, Randy Foye karşılığında Darius Songaila, Etan Thomas, Oleksiy Pecherov ve en önemlisi 2009 draftındaki beşinci sıra. Bu ne anlama geliyor?

Öncelikle Minnesota’nın şu an itibarıyle 5., 6., 18. ve 28. sıradan seçim hakları olmuş oldu. Diğer bir ifadeyle ilk turdan 4 seçim hakkı. Normalde her takımın ilk turdan bir hakkının olduğu düşünülünce 4 seçim hakkı bir hayli fazla olsa da, aynı zamanda elini kuvvetlendiren bir durum. Minnesota’nın yıllar öncesinden tabi takımın dibe vurmasıyla da alakalı olarak bir Ricky Rubio arzusu var. David Kahn’a bu arzuyu sonuçlandıracak gibi görünüyor. Bu yüzden ilk turdan dört hakka sahip olması, Minnesota’nın ilk turdan dört oyuncu seçeceği anlamına gelmiyor. Rubio’yu seçebilmek adına kendi seçim sırasını yükseltmeye çabalıyor. İlk sıradan Clippers’ın Griffin seçimi kesin gibi. Önemli nokta burada Memphis. Kahn, Memphis ile sıkı pazarlık içinde. 5. ve 18. sıra karşılığı 2. sıra ilk önerisi olacak Kahn’ın. Kevin Love'ı vermeye kadar gidebileceğini düşünüyorum açıkçası. Takasın draft öncesi olmaması da mümkün. Seçim sonrası da takas yapılabilir artı Memphis ikinci sıradan seçim yapıp, Rubio’yu seçerse büyük ihtimal takas edecektir. Minnesota’nın planı bu şekilde. Drafta bir gün var ve Kuçular adına oldukça yoğun geçecektir. Muhtemelen bir ya da daha fazla takasa imza atacağımız aşikar.

Giden oyuncular ve gelen oyunculara bakacak olursak; Randy Foye’dan kurtulduğumuz için seviniyorum. Yıllarca takımın temel parçası olacak diye bekledik durduk. Bir de Minnesota’nın draft klasiği “seçtiğimi takas ederim” mantığı ile Brandon Roy’a karşılık takas edilmiş olması. Bir tarafta Roy, bir tarafta Foye. Biri kendisi ve takımını yukarı çekerken, diğeri dibe doğru çekilmekteydi. Neyse lafı uzatmaya gerek yok. Foye artık gözümün önünden uzak olacak diye seviniyorum. Mike Miller bizdeyken o alıştığımız üçlüklerini gösteremedi ama takımı gerekli anlarda frenleme, yönetme adına iyi işler yapıyordu. Bir şeyi istiyorsanız, bazı şeylerden de feragat etmeyi bileceksiniz.

Etan Thomas ve Darius Songaila iyi birer bench oyuncusu olurlar. Ötesini kimse beklemiyor zati. Etan Thomas’ın kontratının son sezonu. Oleksiy Pecherov’un da önümüzdeki sezon takım opsiyonu bulunmakta. Kontrat açısından bir tek Songaila sıkıntılı. Ancak dediğim gibi bu yaz bizim için oldukça hareketli geçecek. Sezon henüz yeni başlıyor.

*David Kahn bize Rubio’yu getir.

richard jefferson for çer & çöp


Gecenin asıl bombası San Antonio Spurs'ten.. Pau Gasol'un cap boşaltma karşılığında Lakers'a gelmesine çok içerleyip bir kurul isteyen Gregg Popovich bombayı patlatıp cap boşaltmaya çalışan Milwaukee Bucks'a 2 yıl sonra biten kontratları ve gereksiz oyuncuları verip ligin en önemli 3 numaralarından birini kadrosuna kattı.. Spurs Tim Duncan ve Manu Ginobili eşliğinde son kurşunlarını atıyor ve bu takasla yine iddialı bir konuma gelmeyi başardılar.. Tony Parker, Manu ve Jeff'le klas bir back court'u oluşturdular.. Arkada dizleri zayıflayan Tim Duncan biraz daha rahatladı.. Etrafta Rasheed Wallace'ı bağlamaya çalıştıkları konuşuluyor ki böyle bir durumda seneye Lakers'ın karşısına büyük bir rakip çıkar kağıt üstünde.. Manu ve Duncan'ın sakatlık ihtimallerini düşünmeden yazıyorum tabii bunu.. Parker, Manu, Jeff, Duncan ve Raşit korkutucu ve çok sert bir 5.. Hala kurul istiyor mudur Gregg Popovich? Yoksa normal miymiş cap için takas yapmak? Jefferson'ın karşılığını aldı mı Milwaukee Bucks Oberto, Thomas ve Bowen'la bunu açıklar umuyorum..

Milwaukee için takasın açıklanacak tek bir durumu var.. İki sene sonraki pazara dalabilmek.. Bu şekilde hiçbir şey olamayacakları belliyken, hamle yapma şansını bir yıl geriye alıyorlar.. Bir şey diyor muyuz? Demiyoruz tabii.. NBA'in içinde olan şeyler bunlar zira.. Spurs açısından takasın sonuçlarını sezonda göreceğiz.. Batı'ya tekrar renk geliyor gibi..

foye + miller for no. 5


Ajanslara bu gece düştü haber, Minnesota Timberwolves ve Washington Wizards klas bir draft takasına imza attılar.. Randy Foye ve Mike Miller bundan böyle Washington Wizards forması giyecekler.. Bunun karşılığında Minnesota Timberwolves'a geçenler ise Etan Thomas, Darius Songaila, Oleksiy Pecherov ve 2009 draft'indeki Washington Wizards'ın 5. sıradaki seçim hakkı..

El değiştiren kontratlar göz önüne alınınca iki taraf için de ek bir külfet ya da cap boşaltma gibi bir durum mevcut değil.. Tamamen takımların hedefleri ve yapıları düşünülerek yapılmış, ilk bakışta hoş bir takas.. Wizards'ın elindeki Arenas-Butler-Jamison üçlüsü yukarıyı hedeflemeleri için yeterli ki Arenas'ın sakatlıkları nedeniyle Eddie Jordan'ı gönderip kendi kendilerini yok ettiler.. 5. sıradan gelecek yıldız adayının Wizards için bir önemi yok.. Ellerindeki oyuncuları iyi oyuncularla destekleyip, önlerindeki yıllar içinde daha yukarıyı zorlamaları gerekiyor.. Mike Miller'ın Gilbert Arenas'ın yanına gelmesi büyük avantaj.. Daha da önemlisi Arenas'ın belli olmayan durumunu Randy Foye gibi ligin ortalamasının biraz üstünde olan bir oyuncuyla yedeklemeyi de başardılar.. Sağlam bir Gilbert Arenas'la son derece alternatifli bir back court'a sahip olacak Washington Wizards.. Uzun rotasyonundan isimler verdiler ama Haywood-Thomas ikilemini çözmeleri ayrı bir avantaj.. Seneye Andray Blatche ve Javale McGee'ye daha çok iş düşecek..

Minnesota Timberwolves PostMcHale sendromu yaşıyor.. Al Jefferson ve Kevin Love dışında elde hiçbir şey kalmadı.. Bu seneki draftte 5. ve 6. sıradan seçme hakkına sahip oldular bu takasla.. Ki ilk turda bunun dışında 2 hakları daha var ama gelecek oyuncular da bu batıda yaralara merhem olmayacak.. Hedefleri 2 yıl sonraki pazara dalmak.. Bu çekirdeğin yanına sağlam bir yıldız çekebilirlerse 5 yıl sonra yukarıyı hedefleyen bir takım haline gelebilirler.. İşleri zor, ama imkansız değil..

23 Haziran 2009

garnett vs. beckham



Var mı kapışan?
Link

gode cengiz


Gode Cengiz bir efsanedir. Metin Oktay, Ogün Altıparmak, Halil Kiraz, Fevzi Zemzem, Gürsel Aksel, Mustafa Denizli gibi isimlerin yanında, İzmir futbolunun yetiştirdiği efsanelerden biridir Cengiz Kocatoros. 22 Haziran 1985'te hayata gözlerini yumdu Gode Cengiz. Onun anısına bir hatırayı yazmak gerekir.

Aslında Gode Cengiz'le ilgili birçok hatıra var. Bunlardan birine Okan Yüksel'in "Bir Sevdadır Karşıyaka" adlı kitabında yer verilmiş. 1970'te ikinci lig şampiyonluğuna ulaşan takımın başkanı olan Ali Ulvi Kiremitçiler'in ağzından dinliyoruz:

"Birinci lige çıktığımız yılda, hiç unutmayacağım bir olay meydana geldi. Gode dizinden rahatsızlandı, hem de ağır bir biçimde. İstanbul'a doktor Yorgo'ya gönderdik. Bir otelde kalıyor ve her gün aksatmaksızın Yorgo'ya tedaviye gidiyordu. Ben de her gün Yorgo'ya telefon edip durumu hakkında bilgi alıyordum. Gode'nin dizinin iyileşeceği yoktu. En son perşembe günü Yorgo'yu aradım. Çünkü pazar günü İzmir'de çok önemli olan Düzcespor maçımız vardı. Yorgo üzülerek, Gode'nin ayağının berbat olduğunu ve sporcunun bu ayakla sahaya çıkmasınn bir intihar olduğunu belirtti. Akşamı bekledim. Üzülerek otelden Cengiz'i aradım ve aramızda şu konuşma geçti:

- Cengiz evladım nasılsın?
- Abi bomba gibiyim. Hemen gelip pazara oynayacağım.
- Aman Cengiz, ben Yorgo'dan durumu öğrendim. Bir hafta daha tedavi göreceksin.
- Ali abi, sen beni burada zincire bağlasan, ben zinciri kırıp gelirim. Mutlaka sahaya çıkacağım.
- Hayır, İstanbul'da kalacaksın.
- Abi istersen döv, istersen söv. Ama ben geliyorum.

Neticede Cengiz İzmir'e geldi. Düzce maçından önce masörümüz Cahit yıldız, ayağına masaj yapıyordu. şöyle eğilip baktım, midem bulandı... davul gibi şişmiş, mosmor bir diz. Soyunma odasından hemen çıktığımı hatırlıyorum.

Evet, Gode bu ayakla sahaya çıktı. Takımın yıldızı sayılabilecek bir oyun çıkardı. Hatta gol attı. Düzce'yi 4-0 yenerek şampiyonluğa bir adım daha yaklaştık."

finalin öğrettikleri



Ve en nihayetinde cezalar açıklandı. Her ne kadar aynı kalem olmasa da, iki sezon önce futbol liginde Trabzonspor-Sivasspor maçında sahaya giren bir taraftarın Mehmet Yıldız'a saldırısı sonrası 6 maç ceza alındığı düşünülürse verilen cezanın ne kadar adilane olduğunu size bırakıyorum. Fakat ortalığın kızışmasının en önemli nedenlerinden olan yönetici davranışlarından sadece Murat Özaydınlı'nın verdiği demeçlerin cezalandırılması aslında gayet açıklayıcı... Birçok yerde şu verilen cezaların da düşürülebileceğine dair bir beklenti var. Ki bu beklenti bile başlı başına federasyona bakışı gösteren net bir işarettir.

Bu kadar çekişmeli bir final serisinin sonunda yazılması gerekeni yazmaya geldi sıra. Bakalım bu final serisinin bize öğrettiklerinden bazıları neler;

- Takım oyunu her şeyin ötesindedir: Fenerbahçe ilk 2 maçı kazansa da çoğu kritik maçlarda olduğu gibi doğaçlama oyunlarını oynadı. Sezon içinde bolca yaptığı pota altı oyunlarını ve penetreleri kritik maçlarda yine unuttu. Bu tip maçların oyun karakteri haline gelen zorlama üçlükler çoğu maçta karşımıza çıktı. Birçok kişinin de belirttiği üzere Solomon'un NBA macerası ona yaramamış. Son sezonunda özellikle aşabildiği bazı hastalıkları yine nüksetmiş gibi göründü. Ayrıca karşısında bir an olsun sertliği azalmayan savunma daha bireysel oynamasına neden olmuş göründü. Oysa Efes Pilsen cephesinde her maç hatalardan ders çıkaran, yardımlaşmaya ve paylaşıma dayalı bir oyun benimsenmişti. Seride 2-0 geriye düşmelerine rağmen, kaybettikleri maçlarda bile maçları istemişlerdi. Son dört maçta yine aynı isteği koruyup takım halinde kazanmayı bildiler. Belki bu takım olma isteğini anlatan en güzel sahnelerden biri, ofansif anlamdaki çok büyük beklentileri önceki Efes Pilsen macerasında olduğu gibi karşılayamayan Charles Smith, en azından seride savunma anlamında gösterdiği istekle oyunun sadece bir yönünü oynamamanın meyvesini yedi.

- Koçlar da heyecan yapar: Bu serinin bir diğer önemi alışılagelmişin dışında koçların risk aldığı seriler izlememiz oldu. Normal şartlar altında 30 saniye kala önde olan takımın hocasının rakip hücumdayken sert savunma ile pota göstermemek isteyişine alışık bünyeleriz. Fakat gerek Ataman ve gerekse Tanjevic bu ezberleri bir kenara bırakarap büyük riskler -tartışılabilir- alabildiler. İlk iki maçta Ergin Ataman'ın büyük hataları yanında Tanjevic'in akıllı oyunları ile maçları kazanmasını izlerken, özellikle dördüncü maçtan sonra Ergin Ataman'ın geri gelişine şahit olduk. Gerektiğinde hemen hemen doğru hamleleri yapan taraftı. Fakat serinin bir diğer göze çarpanı da koç hatalarıydı. Artık bunu sadece heyecana yorabiliyorum ben. O kadar anlı şanlı koçların maç sonlarında kritik oyuncuları kenarda unutabilmesine başka anlam veremiyorum.

- Hakemler günah keçisidir: Serinin ilk 2 maçı hakemler bana göre kaliteli maçlar çıkarmalarına rağmen Ataman'a yaranamadılar. Serinin üçüncü ve dördüncü maçlarında Fenerbahçe kazanmayı haketmese bile hakemin arkasına gizlendi. Beşinci maç zaten tartışılabilecek bir karar verildi ama federasyon bile hakem arkasına gizlendi. Altıncı maçta Efes'e karşı organize bir saldırı olduğu için hakemler dikkat çekmedi. Ancak hakemlerin net hatalar yapması durumunda neler yaşanebileceği konusunda herkes hemfikirdir. Kısaca bu ülkede hakem olmak zor, böyle bir federasyon varken arkanı korumayacağını bile bile hakem olmak mucize olsa gerek. Çok sık duyduğumuz "Hırsızın hiç mi suçu yok?" sorusuna diyebileceğim yegane şey, "koçların net hatalar yaptığı bir seride hakemden hatasız maç bitirmesini beklemek ne kadar makuldur"olacaktır.

- Sinan iyidir ama iyi olmak her şeye yetmez: Bu serinin büyük yükselen değerlerinden biri tartışmasız Sinan Güler'dir. Fakat özellikle sorgulanan şey Sinan'ın sezon içinde niye bu kadar süre bulamadığı oldu. Aslında olayı sadece savunma boyutu ile ele almak doğru olmaz. Murat Didin, Sinan'ın abisi için zamanında "Hep istiyor ki potanın içine vurayım ama o şutları atmadan onu içeri bile almazlar!" demişti. Her ne kadar Sinan daha derli toplu ve abisine göre daha iyi şut atan bir oyuncu olsa da, bu genelleme onu da kapsıyor. Ne zaman ki Sinan o şutları daha çok tercih eder ve en kritiklerini atar -ki final serisinde attı- o formayı sonuna kadar sırtına geçirmeyi başaracaktır. Aslında bu iş o kadar da zor değil. Sanırım o da kendisi için bu dersi çıkarabilir. Abisiyle arasındaki en büyük fark daha olgun olması bence. Bence şut istikrarını da sağlayacaktır mutlaka...




- Türkiye'de adabıyla maç izlenmez: Final serisinin sadece beşinci maçına gittim. Fakat içeri girinceye kadar yaşananları anlatmak mümkün değil. Bundan yıllar önce Abdi İpekçi'de yaşadığımız tek kapılı rezaletler hala yaşanmaya devam ediyor. Kadın, çocuk veya yaşlı olup o kapıdan girenler bence zorlu bir krosa katılsa sırıtmazlar diye düşünüyorum. Tabi işin bir de çıkış kısmı var ki, o da ayrı bir rezillik ona hiç değinmiyorum. Bu arada sanmayalım ki yaşananlar sadece Ayhan Şahenk ile sınırlı. Altıncı maça giden Ümitcan bileti olmasına rağmen kapıdan içeri girmeyi dolaylı yoldan başarmış. İçeride yaşananları da zaten hepimiz gördük. Kısaca biz Avrupa veya uzak kıtadaki bazı maçları izleyip iç geçirmeye devam edeceğiz gibi görünüyor. Marka değeri bir hayli yükselen TBL, insanlık normları göz önüne alındığında yerlerde sürünmeye devam edecek gibi...

- Maç genelde sahada kazanılır ama bazen kafada kazanılır: Ben dahil 2-0 geriden gelip Efes Pilsen'in bu seriyi 12 bin Fenerbahçe seyiricisi önünde kazanacağına inanmazdım. Fakat maçın sahada ve önce isteyerek kazanılacağını bir kere daha gördük. Daha önceki yıllarda Atina'dan çıkan Efes Pilsen, rakibi karşısında üstüste kaybettiği maçlar sonrasında hiç olmadığı kadar stresli çıktığını hepimiz biliyoruz. Fakat aynı Efes Pilsen bu maçlara farklı çıktı. Ne o 12 bin taraftar eskisi gibi olabildi, ne de rakip Fenerbahçe gözlerinden ateşler fışkırtabildi. Efes Pilsen o kadar istedi ki bunu sanırım saha dışı moral desteğe borçlu olmaları gerek. İşte bu sebepten bazı maçlar önce kafada kazanılır!

- Psikolojik savaş bu değildir: Bu öğreti de anlayana gidiyor. Hâlâ yönetmeyi karşı tarafı kışkırtmak, hakeme ve kurumlara saldırmak olarak anlayanlar eserleri ile herhalde övünüyorlardır. Ortalık toz duman ve kimse bu pisliği temizleyemiyor. Bakalım psikolojik savaşı gerçekten ne zaman öğrenceğiz?

- Bazı lekeler çıkmaz: Serinin bir öğretisi olmayacak bu... Bu söz nice yaşantının üründür. Şu lekeyi unutturabileceğini sananlara ithaf olunur! Her yaşananın bir bedeli vardır. Bazılarından kolay sıyrılınabilir ama bu öyle bir yaşantı değildir.

22 Haziran 2009

nick calathes


Nick ile bizimkisi tam bir love and hate relationship. Bu sene okulum University of Florida'ya tek başına kazandırdıkları bir tarafta, Marreese Speights gibi bizi 2. senesinin sonunda bırakıp gidecek olması diğer tarafta... Kendisine de kızmak zor, bir sene boyunca kafayi yedirtti takım arkadaşları -ki seneye Alex Tyus'un da olmayacağı söyleniyor. Gerci Kenny Boynton recruit edildi ve güzel bir ışık doğabilirdi Gators adına... Hem de Rick Pitino'nun yanında yetişmiş Billy Donovan, bu sefer staff'e Pitino Jr. ı da eklemişken...

Nick, Yunan asıllı Amerikalı bir aileden geliyor. Abisi Pat de Saint Joseph'ten mezun olduktan sonra, bu seneyi Maroussi'de gecirdi. Aslında ikisi de kariyerlerine uzun boylu oyun kurucular olarak başladılar. Nick 1.98 civarinda ve muazzam bir oyun zekâsı var. Zaten o boy ve özelliği söyleyince akla ilk gelen tabii ki Theo Papaloukas oluyor. Klasik Türk kafasıyla "Nick kendini spora verip karı-kız-kumara kaptırmazsa Papaloukas'tan bile daha komple bir oyuncu olacaktır" derim. Sene başında ilk macta Billiy Donovan resmi olarak açıklamasa da, kumar yüzünden kenarda başlatmıştı Nick'i.

Theo'dan daha komple bir oyuncu lafının altında muazzam bir set-shoot'u olması ana neden. Çok enteresan bir şut stili var. Ayakları yerden oldukça minimum kalkıyor ama boy avantajıyla bu stil ona bir sorun teşkil etmiyor. Savunmacılar kesinlikle yakından almak zorunda, çünkü şut mesafesi oldukca geniş. Diplerden çıkıp perdelerden sonra şutu cok etkili olmasa da, fiziğinden beklenmeyecek bir çabuklukla ayaklarını yerleştiriyor ve şutunu kullanabiliyor.


Şutunun yanı sıra dribbling esnasında omuzlarını ve hatta kalçasını bu kadar güzel kullanan cok oyuncu da yoktur. Atletik olmamasını bu özellikleriyle çok iyi kapamakta. Biraz da bu yüzden Avrupa'da NBA'de yapabileceğinden daha büyük katkı verecektir. Bu seneki 17-5-6'dan biraz fazla istatistikleri de ne kadar çok yönlu bir oyuncu olduğunun göstergesi. Özellikle 3'lü tehdidin her birinin kendisinde bulunması çok önemli.

Atlet olmamasının dışında belki de en büyük eksiği savunması. Çok iyi top calma ortalamaları var, genellikle hücumcu onu geçtikten sonra uzun kollarıyla top calar, ya da zekâsıyla pas arasına oynar. Tabii bir de Florida'da ona tanınan top kullanma süresi ve serbestliği PAO'da bulamayacaktır bu sene. 2 metrelik Nick oyun kurarken 1.80'in altindaki Erwing Walker ve Walter Hodge kanatlarda saniyelerce top bekliyordu setlerde.

demirel konuştukça batıyor!



Vatan gazetesinin bugünkü baskısında yayınlanan bir röportaj olayı bir boyut öteye taşıdı. Demirel bir düdüğün seriye gölge düşürdüğünü iddia edebilecek kadar ileri gidiyor. Demirel genellikle medya önünde aşırıya kaçmayan biridir. Bu derece kontrolünü kaybetmesi nasıl izah edilebilir bilmiyorum. Fakat şu bir gerçek ki hedeflediği şeyi kısmen de olsa başarıyor. Akl-ı selim sahibi olmayan kişiler röportajın hemen altında "Fenerbahçe'nin hakkı yenildi!" mealinde bir şeyler karalamaya başlamış bile. Forumlarda "federasyon başkanı hakemi suçladı!" mealinde yazılar dönmeye başladığında, bir sonraki Efes maçında saha içerisinde benzer olayları yaşamayacağımızı kim garanti edebilir? Fanatizmi körüklemesi gereken son kurum federasyon iken, Demirel'e bu kadar kontrölünü kaybettiren şey ne?

Her şeyi geçiyorum, "bir federasyon duruşu nasıl olur"a geliyorum. Madem ki bu kural kurullarında görüşülmüş ve "bu karar uygulanmayacak" denilmişse, o zaman bu durumun bir cezası var ise yine kurullarda verilmesi gerekmez mi? Eğer sen bu kararı kurullarına bırakmıyor ve medya önünde alakası olmayacak kişileri tahrik edecek şekilde kamuoyuna duyuruyorsan hatanı ikiye veya üçe katlamış olursun. Ama anlaşılan o ki bu olayın sadece basketbol boyutu yok. Ve ne yazık ki bu söylemleri hiç sevmesem de işin arkasında başka olaylar olabileceği konusunda soru işaretleri oluşuyor zihnimde. Aynı Demirel o kadar kontrolünü yitirmiş olacak ki beşinci maç sonunda verilen cezaları yeterli gördüğünü söylüyor. Bunu iddia eden bir federasyon başkanı herhalde kan çıkmazsa ceza yok demek istiyor olsa gerek!

12 dev adam spor kulübü

Ne yazık ki artık bu ismi kullanmam gerekiyor. Bir ülkenin milli takımı oyuncuların performansına göre değil, bir hocanın tercihleri ve çalışmak istediği oyunculara göre belirleniyorsa-ki aynı hastalık futbol milli takımımızda mevcut, bunu da buraya bir not olarak düşelim-, bu takımı ulusal takım olarak değil de bir kulüp takımı gibi değerlendirmek gerekir kanımca. Hazır basketbol okulları da varken onu da altyapı yaparlarsa, bölgesel ligden başlayarak TBL yolarrını aşındırabilirler. Hem bu takımdan yetişecek oyuncular kulübün A takımı için daha şevkle mücadele eder, değil mi!?

jrue holiday



Bu kadar iddialı konuşunca insanların başına kötü şeyler gelir genelde ancak şunu söylemek istiyorum, bu çocuk draft'ın en büyük aldatmacası. Bu sezon birçok UCLA maçı yayınlandı ve hiçbirinde "geleceğin süper yıldızı" görüntüsünü vermedi Jrue Holiday.

Tamam, Ben Howland'ın savunma ağırlıklı sisteminde öne çıkmasına pek imkan yok, zaten birinci sınıf öğrencisi olduğu için kendini göstermesi zordu ama Amerikan medyasında çıkanlara bakınca "biz bu işten hiç anlamıyormuşuz" demek geliyor insanın içinden.

Holiday tipik bir 1,5 numara. "O da ne demek" derseniz, şöyle bir yanıt gelir ardından: Fiziği iki numara için, oyun kuruculuğu da bir numara için yetersiz. Uzman olduğu bir konu yok. Fena ribaund almaz, kuvvetli ve çabuk ilk adımı var, saha görüşü iyi ve kazanmak için elinden gelen her şeyi yapar. Ancak bu kadar.




Holiday'in ne güvenilir bir şutu var, ne NBA'de oyun kurucu oynayabilecek kadar iyi top hakimiyeti. Atletizmi fena değil, ancak kıyaslandığı Westbrook, Stuckey gibi adamlarla aynı cümle içinde konuşulacak kadar bile iyi değil. Henüz çok genç olduğu için (1990 doğumlu) tecrübe kazandıkça yeteneklerini daha öne çıkarabilecektir ama daha çok zamana ihtiyacı var. NBA'de iki numara olmasına imkan yok, bu yüzden bir numara oynayacak. Bu noktada en azından ceza şutunu geliştirmesi gerekiyor.

Öte yandan Holiday sürekli çalışan, maç içinde elinden gelenin fazlasını veren bir oyuncu. Rakip savunmayı iyi okuyor ve takım arkadaşlarını oyuna katma konusunda gayet iyi. En büyük sorunu herhangi bir uzmanlık alanı olmayışı. Eğer kendine "savunma uzmanı" etiketi almayı başarırsa, birçok takımda iyi bir görev adamı olabilir. Ancak bu kadar, Holiday'in süper yıldız olmasını beklemeyin.

21 Haziran 2009

sanattopu

god is a basketball star

Photo by: clickybd via flickr

jonny flynn



Draft’ın resmi atletizm testleri yapıldığında en büyük sürpriz şüphesiz ki Jonny Flynn oldu. 102 cm sıçrama yeteneğiyle tüm dikkatleri üzerine çeken Flynn, bu seneki oyun kurucu bolluğuna rağmen draft’ta üst sıralardan seçilecek.

Syracuse ile başarılı bir sezonu geride bırakan, altı uzatmaya giden efsanevi maçın yıldızı olan Flynn, şimdi NBA’de kendini göstermek istiyor. İstikrarına diyecek bir şey yok, zira altı uzatmalı maçta 67 dakika oynadıktan bir gün sonra 45 dakika sahada kalarak takımını West Virginia karşısında galibiyete taşımıştı.

Boyu 1.83, ancak birçok fiziksel avantajı var Flynn’in. Öncelikle çok atlet bir oyuncu. İnanılmaz hızlı, çok yükseğe sıçrayabiliyor ve ilk adımı çok çabuk. Adam geçme konusundaki rahatlığı sayesinde penetreleri çok etkili. Karşısında durmak neredeyse imkansız. Ayrıca saha görüşü ve pas yeteneği harika. Sürekli tempoyu arttırmaya çalışıyor. Driblingi kesip attığı şutlarda (stop jump-shot a.k.a. stop cemşat) çok başarılı.



Henüz NBA seviyesinde güvenilir bir üç sayı tehdidi değil, bu onun en büyük sıkıntısı. Ayrıca öldürücü penetrelerini NBA seviyesine taşıyabilmesi de biraz gücüyle alakalı. Bu yüzden biraz daha kuvvetlenmesi gerekiyor. Flynn ile alakalı en büyük sorunlardan biri de, her şeyi yapmaya çalışması. Takımın lideri olarak sorumluluk üstlenmesi güzel, ancak bazen o kadar çok çabalıyor ki, bu kötü şut tercihleriyle neticeleniyor.

20 yaşındaki Flynn, ilerleyen zamanlarda NBA seviyesinde iyi bir görev oyuncusu olacaktır. Bire bir benzetme yapmak gerekirse Speedy Claxton veya Earl Watson isimleri öne çıkabilir.

tamara abalde






İspanya Milli Takımı'ndan. Çok fazla süre almasa da, benchte dikkat çekiyor. 6 Şubat 1989 Ferrol doğumlu kendisi. NCAA'de Lamar Üniversitesi'nden mezun olmuş. 1.88 boyunda olmasına rağmen iki ve üç numaralı pozisyonlarda oynayabiliyor. Gelecek için önemli bir oyuncu olabilir. Shortlist'e eklensin...

demirel ne demek istiyor?

Beklenen açıklama resmi yayın organlarında değil, bir ödül töreninde geldi. Herkes üstüne düşen yorumu yapacaktır. Bence şu açıklama bile başlı başına bir rezalettir. Satır aralarından değil net olarak şunu çıkarıyoruz;
- Federasyon hakemini sahip çıkmıyor, tam tersine medyanın önüne atıyor.
- Federasyon başkanı üzgün olduğu için ödül törenine katılmadığını söylüyör ki bu Hürriyet gazetesinde çıkan olay yazıyı kısmen de olsa doğruluyor. Acaba olay yazının diğer kısımları da doğru olabilir mi sorusunu kendimize sormamıza neden oluyor.