22 Temmuz 2009

olimpiyat ruhu

Pek çok kişi biliyordur bu hikayeyi ama bu güzel adamı tekrar hatırlatmak, bilmeyenlere de tanıtmak istedim. Bahsedeceğim kişi Eric Moussambani. Ekvatoryal Gine'li ve lakabı 'yılan balığı' olan bir yüzücü. 2000 Sydney Olimpiyatları öncesi antreman için yeterli bütçesi olmayan gelişmekte olan ülkelere verilen wild cardlardan birisi yüzmede 100 metre serbestte Ekvatoryal Gine'ye veriliyor. Bu göreve yüzmeyi Olimpiyatlar'dan sadece 8 ay önce öğrenen Moussambani seçiliyor. Olimpiyatlar'a gelene kadar olimpik boyutlarda bir havuz görmeyen ve Malabo'da bi otelin 20 metrelik havuzunda yarışan Eric the Eel seçmelerde 3 kişilik bir gruba düştü. Bu gruptaki diğer iki yüzücü Karim Bare ve Farkhod Oripov hatalı çıkış sonrası diskalifiye olunca tek başına yüzdü. İzleyicilerin büyük kısmı başta gülerlerken daha sonra bu koca yürekli adamı ayakta alkışladılar. 1:52,72'lik bir dereceyle -ki ülke rekoruna imza attı- 200 metre dünya rekorundan bile daha kötü bir dereceye sahip olsa da adını çoktan Olimpiyat efsaneleri arasına yazdırdı. Yarış sonrası yaptığı 'son 15 metrede çok zorlandım' açıklaması ise nazarımda bir sporcunun yaptığı en müthiş açıklamalardandır.

Merak edenler varsa Eric Moussambani 2004 Atina Olimpiyatları öncesi kendini çok geliştirdi ve 100 metreyi 57 saniyenin altında yüzmeye başladı. Ancak pasaportundaki ve başvuru formundaki bir fotoğraf sorunu sebebiyle Olimpiyatlar'a katılamayarak hayranlarını üzdü. Bu yazıyı yine Moussambani'den güzel bir söz ile ve o yarışın videosu ile bitireyim.

"While winning a medal is great, just entering, competing, and finishing is itself a victory"

21 Temmuz 2009

neden “eskiler” hep güzel?

Kime göre eski, neye göre eski. O yüzden bu zaman kavramını daraltalım, tam olarak betimleyelim. Benim eskim, bana göre eskiler. 80'ler, 90'lar.

Michael Jackson'un ölümüyle bittiği söylenen dönemden bahsediyorum. Peki okuyucu, senin eskin nedir? Aynısı mı yoksa daha yeni mi? Sen eskini özleyecek misin? Ben benimkini özlüyorum ve iddia ediyorum sen de benimkini özlüyorsun. Hatta benden önceki eskileri bile katabilirim işin içine. Michael Jackson'ın klipleri, şarkılarının döndüğü şu günlerde elbet bir şarkı ki bana göre beş, altı yedi hatta daha fazlası çoğu kişinin duygularını harekete geçirmiştir. Bu sanatçının ne kadar ölümsüz eserler yarattığını göstermekle birlikte, yeni dönemin yani şu andaki mevcut dönem eskidiğinde benim eskilerimin yanında çok zayıf kalacağını gösteriyor. Bunu sadece Michael Jackson'la sınırlı değil. Depeche Mode'un eski şarkıları yeni şarkılarından çok daha iyi ve güzel. Özellikle grubun dört kişi olduğu yani Alan Wilder'ın olduğu zamanlar. Sadece yabancı şarkılar değil. “Samanyolu” şarkısının tadı hala aynı tazeliğini korumakta. Issız adam'ın yarattığı eski şarkılar fırtınası benim anlatmak istediklerimi doğruluyor. O kadar ki teknolojinin ışık hızıyla ilerlediği günümüzde, Ayla Dikmen'in taş plakları yeniden gözde oldu. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün.

Nedir peki bu eskiye duyulan özlem, nedir onları eşsiz kılan? Her dinlediğimizde bizi bizden alıp, eskilere götüren... Geçmişi mi seviyoruz, geçmişte kalanları mı? Sanırım geleceğimizi hepimiz karanlık görüyoruz, görüyorüz ki ondan geçmişe özlem duyuyoruz.



Michael Jackson, hayal ettiğimizden daha iyi bir şarkıcı ve insan olup, hayatlarımıza girdin. Seni çok sevdik ve çok özleyeceğiz.