18 Haziran 2009

ve yeniden efes!


Aslında bir maçın olaylarının böyle önce geçmesi pek istenilen bir durum değildir. Kendi adıma öncelikle maçın hakkını vermek isterdim. Ağırlıklı olarak duygusal olsa da maç yazısından ziyade olaylara değinmek durumunda kaldım. Sıra maça değinmeye ve kazananın hakkını vermeye geldi.

Aslında Fenerbahçe maça skor bulma anlamında iyi başlamıştı. Solomon ve Mirsad’ın iyi oyunu, önceki yıllardan alıştığımız zorlama dış şutlara dayalı oyun Fenerbahçe’ye belli bir rahatlıkla maçı önde götürme şansı tanımış gibi göründü. İkinci periyotta Efes Pilsen oyuncu değişiklikleri, oynadıkları yalın ve ikili oyuna dayalı güzel setler ile öne çıkmaya başladı. Hatta bir ara kim ikili oyun denese Kaya pota altında bomboş bir şekilde potayla baş başa kalıyordu. Bu ikili oyunlara doğru bir pas trafiği eklendiğinde Efes Pilsen’in lehine fark bir ara 11 sayıya kadar çıktı. Bu süreçte Tanjevic’in -çok kez karşılaştığımız üzere- oyunu izlemesi ve mola almaması artık bizi şaşırtmadı. Bu arada aynı Kaya Peker’in kendi potasına iki kere temas ederek rakibe ucuz sayılar vermesi de gözlerden kaçmadı. Efes Pilsen'de takımı adına hataları yapan Kaya iken, Fenerbahçe taraftarı da kendi takımını oyundan düşürmek adına Semih serbest atış kullanırken sahaya yabancı maddeler atmakla meşguldü. Böyle bir davranışın takımına yarayacağını düşünmüş olmalılar herhalde! Keza (Semih pek iyi bir serbest atıcı olmasa da) 2 serbest atışın girmemesi ve Fenerbahçe'nin belki de oyundan soğuması ile sonuçlandı bu sahneler. O dakikadan sonra Efes Pilsen rüzgârı arkasına aldı gördüğüm kadarıyla...

Bu periyodun bir diğer kritik unsuru Efes Pilsen’in dönem dönem denediği tam saha baskılardı. Bu baskılar Fenerbahçe top kayıplarına sebep oldu. Efes Pilsen ise ilk yarının son iki dakikasına kadar top kaybı bile yapmadı. Ve yine vurgu yapmak gerekiyor ki, Efes Pilsen’in oynadığı basit oyun yapılan az top kayıplarının en önemli sebebiydi. İlk yarıda göze çarpan bir diğer nokta da Sinan ve Shumpert’ın girişiyle Efes Pilsen’in oyun renginin tam anlamıyla değişmesiydi. Ayrıca seri başından beri ilk kez Kerem ve Ender aynı anda verimli bir oyun sergiliyordu.

İkinci yarıya Fenerbahçe daha istekli ve sert savunma yaprak başladı. Mrsic’in seri boyunca kritik dakikalarda yaptığı katkılara bir yenisini ekleyince Fenerbahçe tekrar oyunda eşitliği sağladı. Bu süreçte Fenerbahçe’nin en önemli hücum silâhı her zamanki gibi üç sayılık atışlardı. Ergin Ataman bu sırada aynı ilk yarıda Tanjevic'in yaptığı gibi, mola almayı unuttu. Fakat daha önceki maçlarda dediğim gibi melekler Ataman’ı korudu ve Efes oyunu önde götürmeyi başardı. Bu periyotta Kakiouzis öyle kritik anlarda sayılar buldu ki, kırılma noktalarında oyunu çeviren kişi oldu diyebiliriz.

Son periyotta Efes Pilsen mümkün olduğu kadar tempoyu düşürüp, savunmayı sertleştirme fikrine sahipti. Aslında bu taktiğinde ilk anlarda başarılı da oldu. Fakat son periyotları çok iyi oynayan Emir Preldziç öyle bir günündeydi ki, takımını olmaz denilebilecek oyunlarla öne geçirmeyi başardı. Bu noktadan sonra Efes Pilsen kontrollü oyununa devam edip, paniğe kapılmadan, mücadele ederek maçı kazanmayı bildi. Oyunun son bölümünde Fenerbahçe çok kötü ve doğaçlama bir oyun sergiledi. Eli sıcak olan Preldziç, savunmanın katkısıyla olsa da unutuldu. Çoğu kritik topu en son kullanabilecek kişi olan Devin Smith kullanınca Efes Pilsen zor olanı başarıp 2-0 geriden gelerek, durumu 4-2 yaparak şampiyon olmayı başardı.

Aslında gönül isterdi ki bu dakikadan sonra sevinç ve mutluluk sahnelerini konuşalım. Hatta Fenerbahçe oyuncularının ve yöneticilerinin can-ı gönülden rakiplerini kutladığı hoş sahneleri burada tasvir etmek de isterdim. Ne yazık ki fanatizmi hayatımızın her yerine sokabilen zevatlar, hayatımızın bu en zevkli temaşa aracını da bir şekilde kirletmeyi başardılar. Bu üstün başarıyı(!) gösteren Fenerbahçe veya Efes Pilsen camiası ayırmadan kim varsa tebrik ediyorum!

Şampiyon Efes Pilsen’i de can-ı gönülden tebrik ediyorum. Aslında ben dahil birçok kişi 2-0’dan sonra geri dönemeyeceklerini düşünüyordu. Fakat maçlar sahada kazanılıyor. Efes Pilsen ilk 2 maçı kaybetmesine rağmen kazanmayı çok istemişti. Ve özellikle ikinci maç sonrasında kazanmaya daha inanan, organize olmuş ve modern basketbolun tüm gereklerini yerine getirir haldeydiler. Bunun karşılığını da hak ettikleri şampiyonluğu alarak taçlandırdılar. Yaşananlar çirkin olsa da 13. şampiyonluk bence Efes Pilsen’e yakıştı.

0 yorum: