8 Eylül 2009

2006 Ruhu

Turnuvalara iyi başlangıç yapmak her zaman önemlidir. Hele ki bizim gibi soğukkanlı olmaktan epey uzak ve hemen her tavrı duygusallıkla bağdaşmakta olan takımlar için özdeşleşmiş "nasıl başladıysak öyle gider" kavramına cuk oturan bir galibiyetti bizim için. Bizim gibi basketbol ekolü olmayan takımlar için maalesef bu tip psikolojik başlangıçlar altın değerinde diyebiliriz.

Dünkü maçın Efes World Cup 8'le tek ortak yanı bu maça da çok hızlı girmiş olmamızdı. Özellikle Ersan'ın one step back şutlarıyla maça hızlı bir başlangıç yaptık. Ersan'ın bu şut ritüelini ben daha önce başka bir oyuncuda pek gördüğümüzü hatırlamıyorum. Tabi bu stille bu yüzdeli şut isabeti yakalanınca insanın "devam et oğlum, kim tutar seni?" diyesi geliyor. Fakat oyuna bu kadar tempolu başlayınca savunma sertliğimizde ani düşüşler yaşayıp, hem kolay faul problemine giriyoruz hem de rakibin kolayca seri yakalayıp skorun dengeye gelmesine engel olamıyoruz. Efes Cup'ta rakiplerin bu tip geri gelişleri oyunumuzu mental anlamda tamamen darmadağın etmişti ki dün gece en büyük farkımız bu mental çöküşün olmamasıydı. Yine özellikle pota altında kısa sürede faul problemine girip rakibin yakaladığı seriyle geriye düşsekte Tanjevic'in en çok eleştirilen oyun kurgusu olan rotasyonla önce savunma direncimizi yakalamamız sonra da benchten gelen katkıyla ayağa kalkmamız bu sefer rakibin endişelenmesine sebep oldu.



Rotasyondan oyuna dahil olan Sinan ve Bekir'in savunmada rakiplerinin önünde durması savunma kimliğimiz içinde olumlu bi gelişmeydi. Sinan'ın rakip kısalara yaptığı baskıyı çok iyi biliyoruz. Ama bu seviyede oynanan basketbolda her ismin çakal olduğu düşünülürse Sinan'ın aşırı yakın savunmasını O'na kolay faul aldırarak cezalandırabildikleri de çok açık. Sinan'ın topu çalmak yerine uzun kolları ve hızlı ayaklarıyla her zaman rakiple çember arasında kalması ve rakibin pas ve şut kanallarını sonuna kadar zorlaması gerektiğini düşünüyorum. Takımın en iyi savunmacılarından biri olarak söleyebileceğimiz Kerem'in maçın en kritik anlarında top çalma sevdasına kapılıp, sürekli rakibinin arkasında kalıp savunma dengemizin tümüyle dağalması ve 2 basket faul+1 üçlük yememizde baş aktörlerden biriydi.

Takımımızın kronik sıkıntılarından biri de çeyrek sonlarında yediğimiz yada atamadığımız sayılar sanırım. Rakip takım topu 4 saniyede kendi pota altından getirip potamıza üçlüğü yada kolay bir turnikeyi bırakırken, biz 15 saniyede tek bir pas bile yapamadan zorlama bir üçlükle sayı bulmayı hedefliyoruz uzun süredir. Bu tip pozisyonlardan önce teknik ekibin taktik tahtasında çizdiği hücum seti bu şekilde mi oluyor bilmiyorum ama bu konuya yeterince önem vermediğimiz çok açık. İlk çeyrek sonunda Ender'in getirdiği son topta normalde zorlama bir üçlük yapacağımızı düşünürken sol forvette bekleyen Bekir'e topu güzel şekilde aktarmasıyla period sonunda rahat bir sayı bulunması ekran başındakileri heyecanlandırsa da, üçüncü çeyrek sonunda Kerem'le kullandığımız son top şansını alışagelmiş şekilde zorlama bir üçlükle değerlendirmemiz pek hoş olmadı.

Özellikle son çeyrekte iyice sertleştirdiğimiz savunma direncimiz ve hücumda oldukça soğukkanlı bir şekilde doğru şutu bulma çabamız gelecek adına ümit veren hamlelerdi. Yine de son 2 dakika içinde farkı 10 sayıya çıkarmışken rakibe kolay sayı bulma imkanı vererek, sayı bulma şansımızı serbest atış çizgisinden öteye taşıyamayışımız tecrübe eksikliğimizin de net göstergesiydi.
Semih'in maç içinde olduğu her an rakip takım adına oynuyormuşçasına tavırları takım adına en büyük eksiydi. Aklımda kalan bir pozisyonu paylaşayım;
Rakip serbest atıştan sayı bulmuş ve hemen ardından tam sahadan sıkı bir baskı yapacağı çok açık. Sayı olan topu Semih eline almış ve Hidayet bir an önce Semih'in topu kendisine vererek oyunu başlatması için yanına gidiyor. Semih, sırtını oyun alanına dönmüş elindeki topu potanın alt tarafına çarptırmak isterken topu tribünlere gönderiyor. Hidayet'te ellerini iki yana açıp "ya sabır" çekiyor,tabi ekran başındaki bizlerde...
Grupta, rakibin görece daha güçsüz olduğu takımlarla yapacağımız maçlar kaldı. Grup sonuncusundan alınacak galibiyet bir sonraki gruba taşınamayacağından sonuncu olacağı dün akşamki maçla belli olan Bulgaristan'dan ziyade Polonya maçından çıkaracağımız galibiyet çok daha önemli bana göre. Tabi bu akşam ki maça bakarsak daha çok dışarıdan oynamayı seven ve içeri penetreleriyle savunmanın dengesini bozan Bulgaristan'a karşı kısalarımızın rakip kısalar karşısında uygulayacakları baskılı oyun maçı erken koparabilmemiz açısından çok faydalı olacaktır.

0 yorum: